22 Ekim 2008 Çarşamba

Mavi Kablo

Unutmak isteğimiz olaylar,kişiler vardır hayatımızda.Bir gün özellikle gece başımızı yastığımıza koyduğumuzda yarın için unutma planları yaparız.Evet,bu gece de düşünmek istemediğim şeyleri düşünüp, rahatsız,üzüntülü veya suçlu bir şekilde uykuya teslim edeceğim kendimi.Ama sabah gün ağardığında güneşin dünyaya doğduğu gibi doğacak içime huzur ve güneşin aydınlattığı gibi çevreyi,aydınlatacak beynimi ve ısıtacak yüreğimi.Ama beyin o kadar tuhaf çalışmaktadır ki,unutmak için çabaladıklarımızı sürekli hatırlayalım diye ön hafızaya alır çoğu zaman.Sabah kalktığımızda duvara çarpmış gibi birden sancılanır beyin,çarpar yüzümüze hayatımızda var olmasını istemediklerimiz.Bende ağırlıyorum,sürekli ama hep beklenmedik olan misafirlerimi yani istemediklerimi.İşte bu durumlarda,beynimin çiplerden ve kablolardan oluşmasını diler,dururum.Tekrar programlamak yada silmek isterim, gereksiz sektörleri,segmentleri..Yada patlamaya hazır depresif krizlerin kablosunu kesmek...Hayır,hayır,kırmızı değil.Mavi kabloyu demek istedim.
Sonra daha hızlı bir şekilde unutmayı öğrendim.Yani zaten neyi unutmuyor ki insan değil mi??
İnsan "nisyan" kelimesinden gelir ve Arapçada nisyan "unutmak" demektir. İnsanı yaşatan en önemli duygulardan biridir unutmak,hatta çok önemli..
Ama acele etmemek gerektiğini öğrendim.Belki bu sefer asansör vardır diye bakmıyorum yada gözlerimi duvarlara dikip,hokus pokuslaa bir asansör peydah olsun diye uğraşmıyorum.Birinci kattan 10.kata yorularak,ter dökerek çıkıyorum.En önemlisi merdivenleri çıkmam gerektiğini kabul ediyorum.
İşte böyle kabul etmek lazım unutmak istediklerimizi de.Bu unutma evresini kısa ve daha rahat geçirebilmek için bu evreyi ve bu evrede yaşayacağın hüznü olduğu gibi kabul etmek gerekir.İnatla söküp atmak istemek,bir dokudan bir lifi sökmek gibi acı verecektir insana..


ARsu:)

DÜŞÜNEBİLİYORUM

Kimdi o kedi, zamanın
eşyayı örseleyen korkusunda
eğerek kuşları yemlerine,
bana ve suçlarıma dolanan?
Gök kaçınca üzerimizden ve
yıldız dengi çözüldüğünde
neydi yaklaşan
yanan yatağından aslanlar geçirmiş
ve gömütünün kapağı hep açık olana?
Yedi tül ardında yazgı uşağı,
görüldüğünde tek boyutlu düzlüktür o
ve bağlanmıştır körler
örümcek salyası kablolarla birbirine
sevişirken,iskeletin sevincini aklın yangınına
döndüren, fil kuyruğu gerdanlıklarla.
Yine de, o, zaman kedisi
pençesi ensemde, üzünç kemiğimden
çekerken beni kendi göğüne,
bir kahkaha bölüyor dokusunu
düşler maketinin,
uyanıyorum küstah sözcüklerle:
Ey, iki adımlık yerküre
Senin bütün arka bahçelerinigördüm ben!

Nilgün Marmara

Radyodaki Hışırtı

Bell laboratuvarı alimlerinden Penzias ve Wilson, basit bir işin üstesinden gelemiyordu:bir radyo antenindeki bütün gürültüleri ortadan kaldırmak.Antene bir çift güvercin yuva yapmıştı.Acaba bunlar mı parazite sebebti?Güvercinler göç ettirildikten sonra da parazit devam etti.Hayvanlar masumdu.Alet,ne kadar temizlendiyse de hışırtı devam ediyordu.
Daha sonra bu hışırtının sebebini keşfedederek Penzias ve Wilson 1978 de Nobel Fizik mükafatını kazandılar.
Bu hışırtının sebebi,kainatın ilk yıllarında oluşan ve sonradan fezaya yayılan elektromagnetik dalgadan kaynaklanıyordu.Bu türlü şartlar,yalnızca bir başlangıç patlamasına has olabilirdi.
Bu gerçek ile kainatın büyük bir patlama ile oluştuğu düşüncesi tekrar doğrulanmış oldu.

21 Ekim 2008 Salı

Bana doğru gelen kim? "n.marmara"

BANA DOĞRU GELEN KİM?"YA DAŞİMDİKİ ZAMANDABİR MOBİL, BİRİNCİ TEKİL ŞAHIS

Dökülmüş bedenim kimyasına pirincin, yokedilerek kalsiyumun büyüsü yazgım belirlenmiş.Her an, hoş geldin diyorum bana doğru gelene, dalgalanan duygularımla. Sarkıyorumtavandan (bir tavan varmışçasına) yeryüzünün (varolduğunu umarak) renklerini bilmemekarşın - lal rengi, çivit mavisi ve sarı - ve onların yalanlamalarını - tutku, dinginlik ve ölüm -kendimle işaretliyorum yanı, yöreyi - bir aşağı bir yukarı, bir yukarı bir aşağı, sağ sol, sağ sol.Yönlerin bulanıklığında bir sorumluluk bu! Uluma geri tepiliyor böylece, bana doğru gelenekarşı! Bir iskeletler zinciri tutuyor beni havada, uzay konusunda bir unutkanlık yüklemeye vedevindiğim cılız önlemleri yıkmaya çalışarak. Soğukkanlı bir çaba! Ben, kusursuz bir porteolmayı yeğlerdim, oysa. İşte şuracıkta, özlüyorum sol anahtarımı ve notalarımı. Umursamam,nereye dağılırlarsa dağılsınlar, daha sonra...Şimdilik, hava akımının istencine boyun eğmişim, sinekler ırzına geçerken uzantılarımın,sürdürüyorum dansımı bu dikey tabut içre, günden geceye, geceden güne, ben tümünü ezipgeçinceye ve "Bana doğru giden kim?" in yatay bilgisine ulaşıncaya dek!

Zelda Nilgün Marmara

Lady Lazarus "Sylvia Plath"

iste yine yaptim
her on yilda bir

böyle bir tane beceririm
bir tür ayakli mucize, tenim
bir nazi lamba siperligi kadar parlak,

sag ayagim
tüy kadar hafif
yüzüm ifadesiz,incecik
yahudi kumasindan.
çözün kundagiah, sevgili düsmanim.
korkutuyor muyum? -
burnu, göz bebekleri, 32 disi yerli yerinde mi?aci nefesi
ertesi gün yok olacak.
yakinda, cok yakinda
vahim bir öldür gücüevimde, etimde olacak
ve ben iste gülümseyen bir kadin.
daha sadece otuzunda.
ve kedi gibi dokuz canliyim.
bu üçüncü sefer.
ne lüzumsuzluk
on yilda bir imha.
bu ne çok iplik.
çekirdek yiyen kalabalik
itisir içeri görmek için
ellerimi ayaklarimi çözmelerini -
muhtesem soyunmalar.
baylar, bayanlar
bunlar ellerim benim,
bunlar dizlerim.
bir deri bir kemik olabilirim, farketmez,
ben de onlardandim, tek tip kadin iste
ilk seferinde on yasindaydim.
kazaydi.
ikinci seferinde istedim
bitirip gitmeyi ve hiç daha dönmemeyi.
üstüstüme kapaklandim.
tipki bir midye gibi.
tekrar tekrar bagirmalari gerekti çagirmalari
ve üstümden ayiklamalari inci gibi parlak yapiskan
solucanlari
ölmek
bir sanattir, hersey gibi.
özellikle iyi yaparim.
bir ölürüm ki, cehennemden gelir gibi olurum.
bir ölürüm ki, adeta hakikaten olurum.
sanki gider gibi bir davete.
bunu yapmak çok kolay bir hücrede
ölmek ve kimildamamak
ölüyü oynadigim tiyatroda sir/nin gelmesi gibi
günesli bir günde geri ge
layni yere, ayni yüze, zalim
eglenen çigrislara:
'mucize!'
iste bu yere yikar beni.
ama bir bedeli var.
yara izlerime bakmanin, bir bedeli var.
kalbimi dinlemenin ----hakikaten çalisiyor.
bir bedeli var, çok büyük bir bedeli var.
bir sözün, veya bir dokunusun.
ya da biraz kannimi akitmanin.
bir tutam saçimin veya elbisemden bir parçanin.
eee, herr doktor.eee, herr düsman.
sizin eserinizim ben,paha biçilmez,
altin topu bebeginizim
bir çigliga eriyen
dönüyorum ve yaniyorum.
gösterdiginiz alakaya aldirmadigimi sanmayin.
kül, kül -külü esele bak.
etten kemikten eser yok----bir kalip sabun
bir nisan yüzügü
altin bir dis.
herr tanri, herr seytan
savulun
savulun.
küllerin arasindan
dogrulurum kizil saçlarimla
ve çitir çitir adam yerim.

18 Ekim 2008 Cumartesi

MeTaMorfoZ




17 Ekim 2008 Cuma

I love you asuman :)

Bunu benden duymak garip gelebilir bir çok arkadaşıma.Ama evet bende aynı şeyleri düşünüyorum.Yani aynı şeyleri derken asuman ile aynı çizgide düşünüyorum şu aralar.
Evet büyük üstad asuman:)Bende senin funlarındanım,ne yazık ki:)


Ey Asuman,ne kadar haklısın,evet,Bazı erkekler bizi kuklaları gibi görürler çoğu zaman.Kendilerince en doğrusunu bildikleri için hayatımızın akıllarının yettikleri kısmına burunlarını sokmaları onlara verilmiş en büyük haktır diye düşünürler.
Bizim gibi düz,klasik bir hatun olmayı becerememişler ve ilişki konusunda da onların istediği yeteneğe erememişler için onlar bizim baş belamız olup,çıkarlar.Bu baş belası halleri aslında bir dönem sevimli gözüksede, zamanla ruh kimyamıza asitlerini salarak beklenmedik bir anda değişik tepkimeler vermemizi sağlar.Ben bu durumlarda kendimi renkli,37 ekran televizyon gibi hissederim.Ellerinde bir kumanda o kanaldan bu kanala zamp yapmaya başlamalrı çok uzun sürmez.Canları sıkıldığında sesini kısabilecekleri ve canları istediğinde kapatabilecekleri bir tv:( Artık bayan kendini ayaklı bir sirk gibi hissetmeye başlar.Bazen duygulu,bazen komik,bazen hanım hanım ,bazen hareketli...Bazense hangi rolü oynaması gerektiği kararına eremediği için anlamsız tartışmaların odağı olup,çıkar:(..(yasıkk)

Şu durumda en vahimidir tabi--->Başkaları sefasını sürmüş ve sana cefası kalmışsa:)

Duygusal,romantik ve anlayışlı hallerini gösterdiği halde,eski kız arkadaşları tarafından çokta prim görmemişse ve bunun parelelinde bu tarz hareketileri göstermekten bir an vazgeçmiş yada tamamen bu duygusal hareketlerden kendini soyutlamışsa,işimiz gerçekten zor demektir.Karşında bir hareketinde rest çekebilecek duvar gibi bir herif :) ve senin onu kaybetmek istemeyen ve zamanla onun erezyonuna uğrayacak kişiliğin :( duruyor demektir.
İşte bu durumda teslim olmanın çokta akıllıca birşey olduğunu düşünmüyorum.Onu bırakın o kendi hayal dünyasında,kendi hayal ettiği 37 ekran tv ile mutlu mesut bir hayat yaşasın.Yani siz marjinal peri kızları elbette sizi anlayabilecek birini bulacaksınız.Gidiyorsan ,git tam sırası demeyi bilmelisiniz...(Bunu ben yüksek sesle aslında kendime söylüyorum:))

Ve bu durumdan hemen sonra bir krize girmemek için sinirlerinizi aldırmanız lazım.İşte en önemlisi bu.Bu başkaldırışın sonunda hızlıca size doğru gelen depresyon kamyonunun altında kalmamak için ve biraz relax hale gelebilmek için sinirlerinizi aldırmanızı öneririm.

Eğer bu beceriyi gösterebilirseniz,su gibi tertemiz,saf bir hale bürüneceksiniz.Yani en azından birazcık:)

Zaten ruh hastası hallerinden kurtulursa birgün,belki tekrar döner .Ama ne kadar sevsekte en doğrusu bu ihtimali hiç düşünmemektir.

Ey erkekler;
siz kaş yaparken göz çıkartıyorsunuz
Sağ gösterip,soldan vuruyorsunuz
Fakat sizde biliyorsunuz ki bir gün çok kötü kıvaracaksanız,
malasef o vakit o göbeğin hakkını iyi vermeniz lazım:):)

Koyu feminist hatunlar gibi yazdım ,değilimmm tabee o kadar.Ayrıca genellemiyorum,birkaç olasılık iştee:)


Arsu :):)